Yönetim Kurulu Başkanımız Mehmet Altay YEGİN'in KKDF Sürdürülmeli Mi? başlıklı kaleme aldığı makale "Nasıl Bir Ekonomi" gazetesinde yayımlandı.

Yönetim Kurulu Başkanımız Mehmet Altay YEGİN'in KKDF Sürdürülmeli Mi? başlıklı kaleme aldığı makale "Nasıl Bir Ekonomi" gazetesinde yayımlandı.

Uluslararası ticarete ilişkin işlemleri kolaylaştırma adına devlet tarafından güvenilir sayılan firmalara “Authorised Economic Operator” (AEO) ünvanı verilmekte olup, bu uygulama ülkemizde “Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü” (YYS) adı altında hayat bulmuştur.

Bir firmanın YYS sahibi olabilmesi için; güvenilir, kayıt sistemi düzenli ve izlenebilir, mali yeterliliğe, emniyet ve güvenlik standartlarına sahip olması gerekmektedir. YYS-I sahibi firmaların bu statüyü elde etmek için; genel YYS koşullarına ek olarak imalatçı olmaları ile bir yıl içerisinde asgari 10 milyon $ tutarında ihracat yapmış olmaları veya bir yıl içerisinde asgari 5 milyon ABD $ ihracat yapmış ve ortalama en az 50 işçi istihdam ediyor olmaları icap etmektedir.
An itibarıyla YYS sahibi firmalar Türkiye’nin toplam ithalat ve ihracatının @’ından fazlasını gerçekleştirmektedir. Hemen hemen hepsi sanayici olan bu firmaların ihraç ürünlerimizin girdilerini temin etmek için ithalat yaptıkları hususunun da göz ardı edilmemesi gerekir. Ancak, sanayimizin göz bebeği bu firmaların çoğu ithalatta Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) kesintileri gibi ilave mali yüklerle cebelleşmeye devam ediyor.

07.06.1988 tarihli 19835 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 88/12944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu” oluşturuluyor. Kararın “amaç” başlıklı birinci maddesinde “Kalkınma planı ve yıllık programlarda öngörülen hedeflere uygun olarak yatırımların yönlendirilebilmesi ve ihtisas kredilerde kredi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla 1211 sayılı Kanunun 3098 sayılı Kanunla değişik 40 ıncı madde II-b, c fıkralarına dayanılarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde ‘Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu’ kurulmuştur” deniliyor. Kararın 3 üncü maddesinde fonun kaynakları bankalarca kullandırılan tüketici kredilerinde , diğer kredilerde % 6, finansman kredilerinde , bankalar ve finansman şirketlerinin yurtdışından sağladıkları kredilerde % 6, kabul kredili, vadeli akreditif ve mal mukabili ödeme şekline göre yapılan ithalatta % 6 olarak belirleniyor.

88/12944 sayılı Karar 2001/2698 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılıyor. Ancak aynı yıl kabul edilen ve 03.07.2001 tarihli 24451 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 20.06.2001 tarihli 4684 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasın Dair Kanun” adlı torba kanunun geçici 3 üncü maddesi ile anılan Bakanlar Kurulu Kararı tekrar ihya ediliyor. Anılan geçici 3 üncü maddenin (a) fıkrası şöyle düzenleniyor:

“a) Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesintileri, bu konuda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam olunur ve doğrudan genel bütçeye gelir yazılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilir. Kesinti oranlarını sıfıra kadar indirmeye veya onbeş puana kadar yükseltmeye veya kesintiyi tümüyle kaldırmaya Bakanlar Kurulu (Cumhurbaşkanı) yetkilidir.

Bu kesintilerin tahakkuk ve tahsili Maliye Bakanlığınca vergi gelirlerine ilişkin yetkiler kapsamında takip edilir ve kesintilerin tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

Kaynak Kullanımını Destekleme Fonundan ihtisas kredilerine ödenmesi gereken destekleme primleri nedeniyle bankalara ödenmemiş birikmiş borçlar, Hazinenin görev zararı borcu olarak kabul edilir ve bu borçların tasfiyesine ilişkin hükümler çerçevesinde işlem yapılır.”

Daha sonra yürürlüğe giren ve 31.12.2004 tarihli 25687 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5281 sayılı torba kanunun 43 üncü maddesi ile anılan (a) fıkrasının ikinci fıkrası “Bu kesintiler vergi kanunlarındaki tahakkuk ve tahsilat hükümlerine göre takip edilir” şeklinde değiştiriliyor.
Daha sonra kabul kredili, vadeli akreditif ve mal mukabili ödeme şekline göre yapılan ithalatta % 6 olarak tahsil edilen KKDF % 3 oranına düşürülse de 13.10,2011 tarihli 28083 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Kesintileri ve Bazı Mallarda Uygulanan Özel Tüketim Vergisine Dair Karar”ın dördüncü maddesinde “Kabul kredili, vadeli akreditif ve mal mukabili ödeme şekillerine göre yapılan ithalatta Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesintisi oranı % 6 olarak tespit edilmiştir” denilerek tekrar bu oran müzeyine çıkarılıyor.

Bankacılık sektörünü ilgilendiren ve tüketiciler tarafından iç piyasadan temin edilen kredilerle ilgili KKDF kesintileri tarafımızdan değerlendirilmeyecektir. Ancak, kabul kredili, vadeli akreditif ve mal mukabili ödeme şekline göre yapılan ithalatta % 6 oranında yapılan kesintilerin irdelenmesinde yarar görülmüştür.

İthalatta kabul kredili ödeme, vadeli akreditif ve mal mukabili ödemede bir anlamda, Türkiye’deki bir ithalatçıya yurtdışındaki ihracatçı bir nevi kredi açmaktadır. Kredi açılması, anılan ithal eşyası bedelinin ithal eşyasının üretime veya yurtiçi kullanıma tabi tutulmasından daha sonraki bir tarihte yurtdışına transfer edilmesi anlamına gelmektedir.

Peşin ödeme ise önce mal bedelinin yurtdışına transfer edilmesi, daha sonra ihracatçının mali sevk etmesi şeklinde yürüyen bir dış ticaret şeklidir. Bir başka anlatımla, peşin ödeme Türkiye’de yerleşik ancak yurtdışındaki satıcılar tarafından çok tanınmayan veya güvenilmeyen firmalara yapılan satışlarda başvurulan bir ödeme şeklidir. KKDF’ye tabi ödeme şekilleri ise Türkiye’de yerleşik ve yurt dışındaki satıcılar nezdinde saygınlığı ve kredibilitesi yüksek firmalara yapılan satışlarda başvurulan ödeme şekilleridir.

Olaya bu yönüyle bakıldığında, sanki KKDF düzenlemesiyle uluslararası saygınlığı olmayan ithalatçılar peşin ödeme ile ithalat yaptığı için ödüllendirilirken, uluslararası saygınlığı olan ithalatçılar kredili ithalat yaptığı için cezalandırmaktadır.

Ülkenin döviz varlığının korunması yönünden de konuya yaklaşılabilir. Mevcut KKDF düzenlemesine göre, peşin ithalat yaparak yurt dışına hemen döviz gönderen ve ülkenin toplam döviz rezervlerini daha hızlı eriten ödüllendirilmekte; kredili ithalat yaparak, üretime soktuğu girdilerin bedellerini 3 ay veya 6 ay gibi geç transfer ettirerek ülkenin toplam döviz rezervlerini daha geç bir tarihte azaltan firmalar ise cezalandırılmaktadır.

Bu bakımdan, ithalatta tahsil edilen KKDF’nin mantığının anlaşılmasında güçlük çekilmektedir. Öte yandan, ithal girdi maliyetlerinin % 6 oranında artmasının ihraç ürünlerimizin fiyatlarına da yansıyacağı ve ihracatçılarımızı uluslararası arenada haksız rekabet ile karşı karşıya bırakacağı gerçeğini de göz ardı etmemek gerekmektedir.

Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, ithalatta KKDF tahsilatına devam edilip edilmemesi konusunun tekrar değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Yazıyı Görmek İçin Tıklayınız.